Son yıllarda ciddi
gelişmeler gösteren “iç denetim” uygulamaları, işletme yönetiminde yeni
rollerin ortaya çıkmasına neden oldu. 1940’lı yıllardan sonra literatürdeki
yerini almaya başlayan modern anlamdaki iç denetim faaliyetleri, günümüze kadar
geçen süre içerisinde bir meslek olarak kabul edilme ve kendi standartlarını
ortaya koyma adına önemli mesafeler aldı. Öyle ki, bir çok ülke tarafından
Kabul edilen ve uygulanması istenen standartlara kavuşan iç denetim
faaliyetleri, işletmeler için zorunlu bir fonksiyona dönüştü. Oysa, kontrol ve
denetim faaliyetleri ticari hayatın ortaya çıktığı ilk dönemlerden bu yana işi
yönetenlerce bizzat yerine getiriliyordu.
Kontrol ve
Denetim, akademik olarak yönetimin fonksiyonları arasında gösterilmektedir. Bu
durumda hala bir değişiklik olmamakla beraber, iç denetim standartları
gereğince, yönetim ve denetim fonksiyonlarının birbirinden ayrıştırılması
zorunlu olduğundan, iç denetim fonksiyonunu yerine getiren birim ya da kişilerin
yönetim ile yetki ve çıkar çatışmasına girmeden, bağımsız bir şekilde
organizasyon yapısında yer almaları gerekmektedir.
Yönetimin kendisi
dahi ancak 20. Yüzyıl ortalarında, "patron" kimliğinden sıyrılıp bir
bilim olarak literatürdeki yerini almaya başlamışken, yönetimin
fonksiyonlarından herhangi birisine ayrı bir kişilik kazandırmak, sistematize
etmek ve ardından "yönetici" kimliğinden ayırmak ne kadar mümkün ve
etkin olabilirdi! Ancak, "yönetim" kavramını patron kavramından ayrı
bir olguya dönüştüren dinamik her neyse, benzer bir ivme ile
"denetim" kavramını da ayrı bir olguya dönüştürme gayretini
sürdürmektedir. Denetim ve yönetim kavramlarının ortak paydalarını ve
sınırlarını doğru anlamak, bu alandaki güncel bilgiyi yakalamak, yaşamak ve
ondan yararlanmak için, bu olgulaştırma süreçleri asla suni süreçler olarak
görülmemeli, bu süreci doğuran, işleten ve yönlendiren iç-dış dinamikler çok
iyi irdelenmelidir.
Bilişim, iletişim,
üretim teknolojilerinde çok önemli değişiklikler yaşandı. Pazarlama, karar
alma, performans ölçümü metodolojileri yepyeni boyutlar kazandı. Tüm bunlar ve
daha sayılabilecek onlarca etken sayesinde organizasyon yapıları ve ihtiyaçları
da doğal olarak değişti. Bilgi ve verilerin boyutu tahmin edilemez seviyelere
ulaştı, bilgiye ulaşmak hiç olmadığı kadar kolaylaştı, karar alırken saniyeler
önemli hale geldi. Öyle ki, riskin kaynağı ve ne zaman ortaya çıkacağı eskisi
kadar net değil artık. Bu değişikliklerin getirdikleriyle birlikte, bir çok
enstrüman ve müzisyenin dahil olduğu bir orkestrayı, büyük bir dikkatle
koordine eden yöneticiler, kontrol ve denetime ayrı bir değer vermek zorunda
kaldılar. Kendi sorumluluklarında olan kontrol fonksiyonunu yerine getirmek
için fazladan kaynağa ihtiyaç olacağı da açıktı. Işte bu aşamada, denetim için
ayrı bir sistemin varlığına ihtiyaç duyuldu. Denetime daha az zaman ayırarak,
denetim sisteminden gelen sinyallere göre yönetim davranışlarını belirlemek
daha efektif bir yönetim tarzi ortaya çıkarabilecekti.
Diğer taraftan,
kurum içerisinde, denetim fonksiyonu için yetki ve sorumluluk alan yöneticiler,
verdikleri sinyallerin diğer yöneticilerin davranışları üzerindeki etkinliğini
gördükçe, bu gücün daha da somutlaşması, olgusal bir çerçevede
sistematikleşmesi için kazanımlar elde etmeyi tercih ettiler. Bu ilk zamanlar
bir yol ayrımı değildi elbette, ancak zaman içinde ortaya çıkan yapı, bu
tercihi "yöneticilik" ya da "denetçilik" arasında bir
tercihe, bir yol ayrımına dönüştürdü. Günümüzde ise “denetçilik”, yol ayrımının
da ötesinde bir kariyer tercihi olarak yönetici adaylarının önünde durmakta,
daha yolun başında karar verilmesini gerektirecek kadar somut bir yapıya
kavuşmaktadır.
Her iki açıdan da
bakıldığında bu ayrışma daha çok doğal bir süreç olarak görülebilmektedir.
Denetim ve yönetim fonksiyonlarının sorumlularının bu ayrışma sürecini gözardı
etmeksizin kendi faaliyet alanlarını ve yetkilerini belirlemeleri ve
kabullenmeleri, organizasyonların geleceği adına büyük öneme sahiptir. Kurumun
menfaatleri açısından, yönetim ve denetim fonksiyonları arsındaki
koordinasyonun önemi bu ilişkinin ortaya konulmasıyla çok daha iyi
anlaşılabilmektedir.
Bir kavram için
çok kısa sayılacak bir sure once birbirinden ayrışmaya başlayan bu iki
kavramın, bir kısım karışıklıklara, yanlış anlamalara, farklı cevaplar
verilebilen soruların ortaya çıkmasına neden olmaları da elbetteki muhtemeldir.
Örnek olarak şu sorular ilk etapta düşünülebilir; Denetim hangi yönetim
kademesine karşı sorumlu olacaktır? Yönetimin risk alma kararları hangi düzeyde
denetime tabi olacaktır? Yöneticilerin kısa dönem performans hedefleri için
denetim bir engel midir? Denetim faaliyetlerini kim denetleyecektir? Denetim
raporlarının yönetim tarafından gereği kadar dikkate alınması nasıl
sağlanacaktır?
Aynı organizasyon
içinde yer alıyor olmanın ötesinde, aynı fonksiyonel kökten türemiş olmaları bu
iki fonksiyonu yerine getirenlerin hiç unutmamaları gereken bir belirleyicidir.
Bunlar, amaç ve hedefleri belki de bir organizasyon içinde en fazla örtüşebilen
yapılardır. Ayrıca, yönetimin, bir yol gösterici, işaret, özet bilgi, uyarıcı
ve güvence olarak yararlanabileceği, denetim bulgularına olan doğrudan ihtiyacı
kadar, denetimin de kendi faaliyetlerini doğru ve etkin bir biçimde
planlayabilmek için yönetimin hedef, strateji, düşünce ve değerlendirmelerine
ve yine hiyerarşik olarak yönetimin desteklerine, diğer hiçbir organizasyon
üyesinin olmadığı kadar ihtiyacı vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder